Sempozyum Hakkında
Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması süreci, 9. yüzyılın başlarından itibaren hız kazanmış ve bu süreçte özellikle Doğu Anadolu Bölgesi önemli bir geçiş noktası olmuştur. Bu bölgede stratejik konumuyla öne çıkan Erzincan hem Selçuklu Devleti hem de Anadolu beylikleri döneminde askeri, ticari ve kültürel merkezlerden biri haline gelmiştir. Erzincan, coğrafi konumundan dolayı ana ticaret güzergâhlarının üzerinde bulunması ve özellikle Mengücek Beyliği dönemindeki gelişimi sebebiyle bölgenin Türkleşme ve İslamlaşma sürecinde merkezi bir rol üstlenmesine neden olmuştur.
Erzincan, Doğu Anadolu Bölgesi’nde Fırat Nehri’nin yukarı havzasında yer almaktadır. Bu coğrafi konum, Erzincan’ı Anadolu’nun iç kesimlerine açılan bir kapı haline getirmiştir. Doğuda Erzurum, kuzeyde Gümüşhane ve Bayburt, güneyde Harput ve Malatya, batıda Sivas ve Tokat vilayetleri ile çevrili olan Erzincan, tarih boyunca çeşitli kavimlerin göç yolları üzerinde bulunmuştur. Bu yollar, Selçukluların Anadolu’ya girişinde lojistik destek sağlamış ve fetihlerin hızlanmasına katkıda bulunmuştur. Ayrıca, bölgedeki Kemah ve Erzincan Kalesi gibi askeri yapılar, bölgenin kontrolünü sağlamak amacıyla inşa ve tahkim edilmiştir. Erzincan’ın dağlık ve engebeli yapısı, askeri savunma açısından avantaj sağlamıştır. Ayrıca, Erzincan Ovası ve verimli toprakları, Türk boylarının yerleşimi için uygun alanlar sunmuş ve bölgedeki Türkmen varlığının kalıcı olmasına imkân tanımıştır.
Erzincan’ın Türkleşme süreci, esasen 9. Yüzyılda Horasan Gönüllüleri ve 11. yüzyılda Selçuklu akınları ile başlamıştır. 1071 Malazgirt Savaşı sonrası Anadolu’nun kapıları Türklere açılmış ve Erzincan, ilk yerleşim yerlerinden biri olmuştur. Selçuklu beylerinden Mengücek Gazi’nin Anadolu’ya girişi ile Erzincan’da ilk Türk yerleşimleri başlamıştır. Mengücek Gazi, Erzincan ve çevresini fethederek burada Mengücek Beyliği’ni kurmuş ve Kemah’ı beylik merkezi haline getirmiştir. Mengücek Gazi’nin askeri ve sivil mimari alanında başlattığı faaliyetler, Erzincan’ın Türkleşmesinde önemli bir yer tutmaktadır. Erzincan Kalesi’nin onarımı ve çeşitli yapılar inşa edilmesi, bölgenin Türk kimliğinin güçlenmesini sağlamıştır. Mengücek Beyliği, 12. yüzyılda Erzincan ve çevresinde güçlü bir siyasi yapı kurmuş ve bu süreçte Erzincan tam anlamıyla bir Türk-İslam kenti haline gelmiştir. Mengücekler tarafından inşa edilen Erzincan Ulu Camii, Daru’ş-Şifa ve medreseler bölgedeki İslami etkinin en önemli sembollerinden biridir. Caminin mimarisi, Anadolu Selçuklu mimarisi ile Türk-İslam sanatının birleşimini temsil etmektedir. Kemah ise Erzincan’ın kuzeybatısında yer alan ve bölgeyi kontrol altında tutmak için inşa edilen önemli bir kale olarak dikkat çeker. Kale, Erzincan’ın Türkleşme sürecinde askeri üs olarak kullanılmıştır.
Türkleşme ile eş zamanlı olarak İslamlaşma süreci de başlamış ve Erzincan, birçok dini yapıya ev sahipliği yapmıştır. Mengücek Beyliği ve sonraki dönemlerde inşa edilen camiler, medreseler ve zaviyeler, İslamiyet’in yayılmasında önemli roller üstlenmiştir. Mengücek Gazi’nin oğlu Melik Gazi’nin türbesi, bölgedeki dini yapılar arasında önemli bir yere sahiptir. Türbe, İslamî değerlerin halka aktarılmasında bir merkez işlevi görmüştür. Erzincan, birçok dervişin ve mutasavvıfın uğrak yeri olmuştur. Bu dönemde inşa edilen zaviyeler, İslam’ın manevi değerlerini halka ulaştırmış ve İslamî öğretilerin yayılmasına katkıda bulunmuştur.
Erzincan, Türkiye Selçuklu Devleti hakimiyeti döneminde Anadolu’nun diğer şehirlerinde olduğu gibi Ahilik teşkilatının etkisi altına girmiş ve bu teşkilat aracılığıyla İslamî ticaret ahlakı bölge halkına benimsetilmiştir. Ahilik, sadece ekonomik bir yapı değil, aynı zamanda bir sosyal eğitim kurumu olarak da işlev görmüş ve toplumun İslamî esaslara göre şekillenmesini sağlamıştır. Erzincan, İslamî etkilerle birlikte önemli bir kültürel dönüşüm yaşamış ve Anadolu’daki Türk sanatının ilk örneklerinin görüldüğü yerlerden biri olmuştur. Mengücekli Beyliği döneminde yapılan cami, türbe ve kervansaraylar, Türk-İslam mimarisinin özgün örneklerini yansıtmaktadır. Erzincan’daki camilerde taş işlemeciliği ve geometrik desenler dikkat çekicidir. Bu dönemde Erzincan, Anadolu’daki sufi akımların önemli bir merkezi haline gelmiş ve Erzincan’da yerleşen veya yetişen mutasavvıflar, halkı İslam’a ısındırmada etkili olmuşlardır.
Erzincan, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinde hem askeri hem de kültürel açıdan büyük bir rol oynamıştır. Coğrafi konumu nedeniyle Anadolu’nun iç kesimlerine açılan bir kapı olan Erzincan, Selçuklu akınlarının ardından Türk yurdu haline gelmiş ve Mengücek Beyliği’nin kurulmasıyla tam anlamıyla bir Türk-İslam kimliği kazanmıştır. Mengücek Beyliği’nin Erzincan’da inşa ettiği cami, medrese ve zaviyeler, bölgenin İslamlaşmasını hızlandırmış ve İslamî değerlerin yerleşmesinde etkili olmuştur. Ayrıca, Erzincan’ın ticaret yolları üzerindeki konumu, İslamî kültür ve ahlakın bölgeye aktarılmasında önemli bir köprü vazifesi görmüştür. Erzincan bölgenin Mengücekli Beyliği ve Selçuklu hakimiyetinden sonra Moğol tahakkümüne girmiş ve Moğolların bölgedeki Türklerden İslamiyeti öğrenmeleri nedeniyle hem Türkleşmlerine hem de İslamlaşmalarına sahne olmuştur. Bu durum Eratnalılar, Erzincan merkezili Mutahharten Emirliği, Karakoyunlu ve Akkoyunlu Türkmenleri döneminde de devam etmiştir.
Bugün de Erzincan’da yer alan tarihi yapılar ve kültürel miras, bölgenin geçmişteki bu rolünü yansıtmaktadır. Bu nedenle Erzincan, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslamlaşması sürecinin anlaşılmasında anahtar bir bölge olarak değerlendirilmektedir. Bu süreç, gelecekte yapılacak akademik çalışmalar için de zengin bir tarihî ve kültürel birikim sunmaktadır.
Sempozyum Kurulu Adına
Prof. Dr. Abdulkadir GÜL